Ebû Mesûd radıyallahu anh Buhârî. 7.Allah Resûlü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu: “Yarım hurma ile de olsa ateşten korunun Bunu da bulamazsanız, gönül alıcı güzel sözler söyleyin”. Adiy radıyallahu anh Buhârî. 8.Allah Resûlü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu: “Allah için vermekle mal eksilmez. İman ve İslam Kardeşliğiyle İlgili Hadisler. İ man ve İslam Kardeşliğiyle İlgili Hadisler; devrimleri deviren, insana zulmeden bilindik adetleri ayaklar altına alan, siyahla beyazı, zenci ile kızılı, Türk’le Kürt’ü, Arap ile Acemi kardeş ilan eden dindir İslam. Öyle ki yüz bin sahabenin önünde verilen o son hutbe, o Karmin: Dactylopius coccus isimli böcekten elde edilen bir tür renk pigmentidir. Pigment, böceğin yumurtalarından ve vücudundan elde edilir. Pigmentin ismi karmin olup, asıl renk ise karminik asittir. Karmin, tekstil boya maddesi olmasının yanı sıra, gıdalarda da yaygın olarak kullanılmaktadır. Ayrıca sakız, hap ve öksürük HelalVe Haram- Allah ın kulları için koyduğu sınır. Ticaret ve Helal Kazancın Önemi El Emeği ve Alınteri Helal Kazanç Helal Kazancın Terbiye Ve İbadete Etkisi Her Şeyi Ölçülü Olan Ölçülü Ümmet! Kur'an-ı Kerimde ve Hadislerde Söz Ahlakı Emr-i Bi"l-Ma"rûf Nehy-i: Ani"l-Münker (İyiliği Teşvik Kötülükten Sakındırma) HELAL KAZANÇ HAKKINDA 40 HADİS. Peygamber (s.a.v.) Efendimizden helal kazanç hakkında rivayet edilen bazı hadisler: 1. “Helâl bellidir; haram bellidir. İkisinin arasında ise birtakım şüpheli şeyler vardır ki insanların çoğu bunları bilmezler. Kim şüpheli şeylerden sakınırsa, dinini ve onurunu korumuş olur. HelalKazanç-Helal Lokma . İslam Dini, biz dünyada da mutlu, ahirette de cennette olalım diye gönderildi. İslam ile gönderilen emirler ve yasaklar hep bizim için, dünya ve ahiretimiz için. Namaz, oruç, zekât, hac gibi ibadetler hep faydamıza. Doğru söz, iyilik, sadaka vb. gibi emredilen ilkeler hep bizim için. X9Oqx1. Helal ve haram kazancın insan üzerindeki etkileri nelerdir? Allah dostları helal ve haram kazançlar hakkında ne buyuruyorlar? Haram ve helal kazancın tohumları...Bir ağaç yeşerdiğinde dalları yukarı doğru boy verir. Meyve verdiğinde ise, ağırlaşan dallar toprağa doğru sarkar. Bu dünyadaki hiç kimse Habib-i Edîb-i Kibriyası olan Efendimiz aleyhissalâtüvesselâm kadar çok meyve vermemiştir. Bu yüzden O’nun tevazuu en derinlere kadar inmiştir. Bizler O’nun asil karakterinin, üstün vasıflarına vâris olduğumuzda, omuzlarımıza yüklenen ilâhî mesuliyetlerin ağırlığını da fark ederiz. O Sultanın sav varislerinden Hz. Mevlânâ bir rubaisinde “Ben O’nun yolunun toprağıyım, O’nun ayağının tozuyum…” demiştir. Onun yolunda toz olmak, yegâne gayedir. Toz olmak “Canım sana feda Ya Rasûlullah”ın tohumunu taşır. Yine Hz. Mevlânâ şöyle buyurmaktadır; “Gözlerindeki karanlık yüzünden hiçin bir şey olduğunu ediyorsun. Gözlerinancak Padişah’ın eşiğinin tozuyla nurlanıp şifaya kavuşabilir.” Tozun aşkı, aşkın sırrını taşıyor. Bizi Yaradan’a yakınlaştıran şey Fahr-i Kainat Efendimiz Hz. Muhammedsav’in hükümlerinin karşısında aklı feda etmek ve O’nun ayağının tozu olmaktır. Tozun şiddetli aşkıyla varılan secdede sevgilinin misk kokusu hissedilir. Kalp secde sırasında tozun aşkıyla karşılaşınca, yaratılışın yegâne sebebi olan Allah’ın Habîbi’ne sav olan aşkının sırrına şahit oluyor; “Sen olmasaydın kainatı yaratmazdım.” Abdülkâdir Geylânî Hazretleri, bize tevâzu ve mahviyetinin sıfatını latîf bir örnekle tasvir buyuruyor, “Acil ihtiyaç alnını, ikrar edilmiş çaresizlik toprağına dayamazsan ve hüzün gözyaşları göz bulutlarından sağanak halinde yağmazsa, zevk nebatların hayat bahçesinde yeşillenmez. İnsanlık bahçeleri maksadına hizmet için verimli bir halde yeşillenmez. Sabır dalları rıza yaprakları veyahut yakîn dostluğun hoş rayihalarını vermez, ne de seni ünse taşırlar.” MUHABBET TOHUMU Bu dünya, ahiretin meyvelerini dermenin yeridir. Ebediyet meyvesi ve ilâhî ahenk bu dünya sahnesinde kazanılır, günlük hayatımızdaki mücadelelerimizle elde edilir. Muhiddin İbnü’l-Arabî şöyle buyuruyor; “İnsanın bâtını doğası ilim biçiminde yeniden diriltilirken, bedenler ise işledikleri amellerin biçiminde yeniden diriltilir.” Yine “Haşır gününde insanoğlu Cenab-ı Hakk’ın Cemâlini, burada onun hakkında elde ettiği Marifetullah’ın derecesine göre görebilecektir.” buyrulmuştur. Dünyadaki varlığımızın sebebi ahiret hayatını kazanmaktır. Bu cenneti kazanmak anlamına geliyor. Mümin için en yüce kazanç yeryüzünde ahiret tohumları dikmektir; yani, yalnız ahirete inanmak değil, ahiret için çalışmak gerekir. Aleyhissalâtüvesselâm Efendimiz, bir hadis-i-şeriflerinde “Dünya ahiretin ekinliğidir.” buyurmuştur. İnsan dünya hayatında ahireti kazanmak için beden bineğini kullanır. O halde bedeni oluşturan rızıkların temiz ve helal kazanç ile elde edilmiş olması onun ahireti kazanma yolculuğundaki olmazsa olmaz şartıdır. İnsan ahiret meyveleri bu dünyadaki yaptığı iyilikler vesilesiyle alacaktır. Muzaffer Ozak Efendi insanda muhabbet tohumunun filizlenişini ve meyve vermesini şöyle beyân buyuruyor “Bir kimse sünnet-i Resûl’e iktidâ ederek, Cenâb-ı Peygamber’in sünnetlerini işlemeye başlarsa, o sünnetleri işlemek, ma’nâ tarlasına, muhabbet tohumunu atmaya benzer. Sonra onu gözyaşı ile sularsa istikbalde meyva verir. Tıpkı tarlaya ekilen tohum sulandığı vakit, meyva verdiği gibi. Cenâb-ı Hakk o kimsenin kalbini hemen muhabbete çevirir. İşte onun için Cenâb-ı Hakk Kur’ân-ı Kerîm’de; “Allah onları sevdi, onlar da Allah’ı sevdiler. Allah sevginin bidâyetini işte böyle gösteriyor. Muhabbet ehli iki kısımdır; bir kısmını Allah-u Teâlâ sever, bir kısmı da riyâzatla Cenâb-ı Hakk’ın muhabbetini celbeder, böylece kalbi muhabbete döner.” HELAL VE HARAM KAZANCIN TOHUMLARI Hz. Âdem yeryüzüne ilk buğday tohumunu ekendir. İlk meslek olan çiftçiliğin atasıdır. İlk çocuk sahibi olan baba, yasak ağaca yaklaşarak Allah’ın emrinin dışına çıkan ilk insandır. Yani her anlamda tohumun ne olduğunu bize öğretendir. Atamız Hz. Âdem Safiyullah cennette Rabbi’mizin emrine rağmen yaklaştığı yasak ağaç ile bir Hikmet-i İlahi açığa çıkmıştır. Âdem babamız hemen suçu kendisinde bulmuş ve “Ey Rabbimiz! Biz nefsimize zulmettik. Eğer bizi bağışlamaz ve merhamet etmezsen, elbette büyük ziyana uğrayanlardan olacağız.”Araf-23 şeklinde istiğfar etmiştir. Yine Muzaffer Ozak Efendi bizlere bu konuyu ve ötesini şöyle beyân buyuruyorlar “...Âdem âdem olduğu için suçu üzerine aldı ve istifra etti. Sonra o menhiyattan arta kalanlardan oluşan Âdem asin belindeki meniden Kâbil oldu. Kâbil, Hâbil’i katletti çünkü menhiyattan hâsıl olan meni ile halkolunmuştur...” Hz. Âdem vesilesiyle öğreniyoruz ki; tüm yaptıklarımız daha sonra karşımıza çıkacak birer tohumdur. Haramlar, Allah’ın sevmediği şeylerin hâsıl olmasına sebebiyet verecek ve bizi Allah’ın sevgisinden uzaklaştıracak şeytani tohumlardır. Haram işlemek, menfaat peşinde koşup dünya telaşında boğulmak ve kalbimizdeki Muhabbet-i Muhammedî tohumunu kurutucu amellerdir. Helaller ise şükür ve muhabbetle yapıldığı vakit, Allah’ın sevdiği şeylerin hâsıl olmasını sağlayacak ve bize ilahi hazineyi keşfettirecek, aşk tohumunu filizlendirecektir. İhlas ve samimiyetle yaptığımız işler fıtratımızdan gelen zenginliği yansıtan bir nurdur. O nurlar; kalbi içtenlik, teslimiyet, ihlâs ve muhabbet suyuyla sular. O kalpte kulluk, hizmet, merhamet fidanları büyür. Onlardan hâsıl olan hoş kokulu meyveler, Rahman’ın zikrine dönüşüyor ve bizleri yeniden ilahi hazineye, hamil olduğumuz Nur-u Muhammedî’ye doğru çekiyor. Dünyaya, insanlığa muhabbet tohumlarını saçan velilerden Hazreti Mevlana helal kazancın mahiyeti hakkında yine her gözün göremeyeceği hakikatleri şöyle ifade ediyor “Ne kadar helal lokmalar vardır ki, tembellik, kusur ve alçaklıktan başka meyve vermez. Senin aşkını şevkini, zevk idrakini artıran ve seni öteki aleme karşı şevklendiren, peygamberlerin ve velilerin yoluna götüren lokma, helal lokmadır… Eğer bir lokmanın içinde hile ve kıskançlık görürsen, ondan cehalet ve gaflet doğarsa, o lokmanın haram olduğunu bil. İlim, hikmet, aşk ve rikkat helal lokmadan doğar. Lokma bir tohumdur, meyvesi düşüncelerdir. Lokma, bir denizdir, cevheri düşüncelerdir. Ruhta ibadet meyli ve öteki dünyaya gitme kararı helal lokmadan doğar. Yiyebildiğin kadar ye, fakat kendini dünyaya harc etme! Enbiyanın ve Evliyanın sözlerini tutmaya gayret et, yoksa, lokma seni yer! Cenab-ı Peygamber, Hazreti Ömer hakkında Ömer’in yediği gibi yiyin, çünkü o, erkekçe yer ve erkekçe amel eder!’ buyurmuştur. Eğer lokma sende cevher oluyorsa, yiyebildiğin kadar ye! Yok eğer curufa dönüşüyorsa, boğazına bir kilit as ve anahtarını sakla. Lokma her kimde celal nuru haline geliyorsa, o kimse ne isterse yesin, ona helaldir.” Kaynak Rabia Brodbeck, Altınoluk Dergisi 2020 - Ocak, Sayı 407 İslam ve İhsan Haram kazancı türleri ve haram kazançtan korunmanın yolları nelerdir? Helal kazancın harama dönüşmemesi için nelere dikkat etmeliyiz? İş hayatında haramdan korunmanın yolu, işveren ve işçiye düşen görevler nelerdir?İnsanın yeryüzü imtihanının en önemli maddelerinden birisi de “helal kazanç” konusudur. Yeryüzünde varlığımızın devamı Allah’ın bizim için yarattığı nimetlerden istifade etmemize bağlıdır. Ancak Rabbimiz imtihan gereği bu dünyada var ettiği kimi varlıkların kullanımını, tüketilmesini veya edinilmesini haram kılmış, bir kısmını ise helal ve mübah kılmıştır. Rabbimiz “Size verdiğimiz rızıkların helal ve temiz olanlarından yiyin ve kendisine iman ettiğiniz Allah’tan sakının.” Mâide, 88 buyurarak haramlardan uzak durmamızı emretmiş, “Aranızda birbirinizin mallarını haksız yere yemeyin. İnsanların mallarından bir kısmını bile bile günaha girerek yemek için onları hâkimlere rüşvet olarak vermeyin.” Bakara Suresi, 2/188 buyurarak haram kazanç yollarına başvurmamamızı istemiştir. Kazancın helal ya da haram olması, kişinin Allah ile olan ilişkilerini de doğrudan etkiler. Allah Rasûlü daha sonra saçı-başı dağınık, üstü başı toz toprak içinde kalmış ve uzun yolculuk yapmış bir kimseden söz ederek şöyle demiştir “Bu kişi ellerini semaya uzatarak “Ya Rab, Ya Rab” der. Oysa yediği haram, içtiği haram, giydiği haramdır. Haramla beslenmiştir. Bu kişinin duasına nasıl icabet edilsin?” Müslim, Zekât, 65 HARAM KAZANCIN TÜRLERİ “Haram”, Yüce Allah’ın yapılmasını kesin ve bağlayıcı tarzda yasakladığı fiillerdir. Bir şeye “haram” diyebilmek için onun dinde kesin delillerle sâbit olmuş olması gerekir. Bu sebeple haramlığı sabit olan bir hususun haramlığını inkâr etmek dinden olduğu kesin olarak bilinen bir şeyi reddetmek anlamını taşıyacağından kişiyi iman dairesinin dışına çıkarır. Fıkıh ve usul kitaplarımızda haramın iki türü olduğu belirtilir. Bunların ilki zatı ve mâhiyeti itibarıyla kötü olduğu için haram kılınan şeylerdir. Söz gelimi adam öldürmek, içki içmek, domuz eti yemek gibi fiiller zatı itibarıyla kötü olduğu için haram kılınmıştır. Bunlara “haram li aynihî / haram li zâtihî zatı itibarıyla haram olan fiiller” adı verilir. Bir de aslı itibarıyla haram olmamakla birlikte başka bir sebebe bağlı olarak haram kılınan fiiller vardır. Bunlara da “haram li gayrihî başka sebeple haram olan fiiller” adı verilir. Mesela Cuma namazına gitmesi farz olan bir kimsenin Cuma namazı vaktinde alışverişle meşgul olması Kur’an’da yasaklanmıştır. Buradaki haramlık alışverişin kendi zatından değil, bu alışverişin içinde gerçekleştiği vakit açısındandır. Yine hac ya da umre için ihrama girmiş bir kimsenin kara hayvanı avlaması ve bunu yemesi haramdır. Buradaki haramlık da bizatihi av yapmanın kendisiyle ilgili olmayıp ihram durumuyla ilgilidir. Bu ayrımları da dikkate aldığımızda haram kazancın üç türünden söz etmek mümkündür 1. Bir Akde Dayanmaksızın Haram /Haksız Bir Fiille Elde Edilen Kazançlar Bu tür kazançlar, dinin doğrudan haram kıldığı hırsızlık / soygun, yol kesicilik / eşkıyalık, yankesicilik, gasp, vb. haram fiillerden elde edilen kazançlardır. Bu tür haram kazançlarda kazancı elde eden kimse diğer tarafın rızasını dikkate almamış, fiiliyle karşı tarafın malvarlığına tecavüzde bulunmuştur. İslam bu fiilleri haram saymakla kalmamış bu fiillerin bir kısmını hırsızlık ve yol kesicilik en ağır had cezaları ile cezalandırmış, diğer bir kısmında ise tazir yoluyla cezalandırmanın kapısını açık bırakmıştır. 2. Bir Akde Dayalı Olarak Elde Edilen Haram Kazançlar Bir akde dayalı olarak elde edilen haram kazançlar da akdin hükmü açısından iki kısma ayrılır Taraflar arasında yapılan akit ya İslam’ın yasakladığı bir fiil veya mal üzerinde gerçekleşmiştir ya da aslında helal olmakla birlikte taraflardan biri [veya her ikisi] akdin gereğine riayet etmeksizin kazanç elde etmiştir. Haram Bir Akde Dayalı Olarak Elde Edilen Kazançlar Faizli borç verme, Kumar oynama, İçki vb. haram şeylerin satımı, fal vb. şeylerden elde edilen kazançlar, fuhuş vb. yollarla elde edilen kazançlar böyledir. Bu işlemlerin tümünde iki taraf arasında karşılıklı rıza olmakla birlikte işlem gayr-i meşrû olduğu için bu işlemden elde edilen kazançlar da haramdır. İslam bu akitleri bâtıl kabul etmiş, bu akitlerle elde edilen kazançları haram olarak nitelemiş, bu şekilde kötülük yapanları âhirette büyük bir azapla tehdit etmiştir. Helal Bir Akitte Şartlara Riayet Etmemek Sebebiyle Elde Edilen Kazançlar Alım-satımda hile, sahte para ile alım-satım, işçiye hakkını vermemek, işin hakkını vermemek, emanet bir mala hıyanet etmek, velayeti altındaki yetimin mallarını yemek, mirasa haksız olarak konmak böyledir. İslam emanete riayet etmeyi, ahde vefayı, akitlere bağlı kalmayı, hile ve yalandan uzak durmayı emretmiş, bunlara riayet etmeksizin elde edilen kazançları haram olarak nitelemiş ve bu kazançları elde edenleri azap ile tehdit etmiştir. HELAL KAZANCIN HARAMA DÖNÜŞMEMESİ İÇİN NELERE DİKKAT ETMELİYİZ? Kazançlarımıza haram bulaşmaması için mutlaka dikkat edilmesi gereken hususları şu şekilde belirtmek mümkündür 1. İyi Niyet Sahibi Olmak Bir kimsenin kazanç elde ederken, çalışırken amacı lüks ve israf yapmak, gösteriş, mal toplama yarışı olmamalıdır. Kişi, kendisinin ve bakmakla yükümlü olduğu kimselerin ihtiyaçlarını karşılamak, başkalarına muhtaç olmamak, elde ettiği fazlalık gelirle İslam’ın zekât, kurban, hac gibi emirlerini yerine getirmek gibi iyi niyetlerle çalışmalıdır. 2. Ticaret Fıkhını Öğrenmek Kazancımıza haram bulaşmaması için İslam’ın alış-veriş, işçi-işveren münasebetleri gibi konulardaki hükümlerini iyi bilmek gerekir. Zira kişi ne kadar iyi niyetli olursa olsun eğer dinin kırmızıçizgilerinden, haram kazanç yollarından haberi olmazsa her an harama düşebilir. Her Müslümanın kendisini haramdan koruyacak şekilde haram duyarlılığına sahip olması, bunun için bilgi elde etmesi farzdır. 3. Haklara Riâyet Kişi kazanç peşinde koşarken gasp, hırsızlık, hile, faiz, haksız rekabet, ölçü ve tartıda hile, başkalarının haklarına riayetsizlikten uzak durmalıdır. 4. Güvenlik Unsuruna Dikkat Etmek Kazanç elde etmek için çalışan kimsenin gerek kendisine gerekse başkalarına eziyet vermekten uzak durması gerekir. Bazen insanlar yüksek kazanç elde etmek saikiyle kendi beden gücünü veya kendisinin denetimi altındaki işçilerin beden güçlerini yıpratabilecek, kendilerinin veya başkalarının güvenliğini tehdit edecek riskler üstlenebilmektedirler. Oysa İslam’da kişinin kendisine ya da başkasına zarar vermesi yasaklanmış, kişinin hayatı veya sağlığı için risk oluşturabilecek unsurlardan uzak durması istenmiştir. Bu kapsamda işverenlerin de işçi sağlık ve güvenliğini tehdit eden unsurları yok ederek iş ortamını güvenli halde bulundurmaları talep edilmiştir. 5. İbadetleri Aksatmamak İnsanın dünya üzerinde var oluşunun temel nedeni Allah’a kulluk etmektir. İnsan, kazanç peşinde koşarken bu ana amaca aykırı düşecek şekilde ibadetleri ihmal etmemeli, işverenler de işçilerinin farz olan ibadetleri rahatça yerine getirebilecekleri iş ortamları oluşturmalıdır. 6. Rızkı Allah’tan Bilmek Kazancın helal olmasının en önemli Rızkını kendi kazancından bilmemeli, rızkını Allah’tan bilip kazancını da buna sebep olarak kabul etmelidir. İŞ HAYATINDA HARAM KAZANÇTAN KORUNMAK İslam’da işçi ve işveren arası ilişkiler “adalet ve hakkaniyet” ilkeleri doğrultusunda ele alınmış, her iki tarafın maslahatını gözetecek, toplumsal barışı zedelemeyecek çözüm ve hükümler ortaya konulmuştur. İşçi - işveren ilişkisinde her iki tarafa da düşen bir takım sorumluluklar söz konusudur. İşçinin Sorumlulukları İşverenin Hakları a İşi Yerine Getirme Borcu İşçinin işi, akitte anlaşıldığı şekliyle vaktinde, özenle yerine getirmesi gerekir. Bu durum bir emanet olarak görülmektedir. Bu konuda örf ve âdet dikkate alınır. İşi ifa borcuna aykırı davranan işçi, meydana gelen zararı tazminle yükümlü olur. b Akde ve İşverenin Talimatlarına Uygun Hareket Etme Yükümlülüğü İşçi, akitte üstlendiği şekilde çalışmaya ve ifaya mecburdur. Çalışma esnasında işverenin meşrû emirlerine uymak zorundadır. Buna karşılık işveren, işçiyi akitte kararlaştırılandan daha ağır, yorucu ve zaman alıcı işlere yöneltemez. İşverenin hileyi, yalanı ve bir suç işlemeyi gerektiren emirlerine işçi uyamaz. İşverenin Sorumlulukları İşçinin Hakları a Ücret Ödeme Borcu İş akdinde ücretin kural olarak menfaatin elde edilmesiyle, yani akit konusu işin yerine getirilmesiyle ödenmesi gerekir. Aksine bir anlaşma varsa anlaşma şartlarına uyulur. b Ücretin Adil ve Yeterli Olması Âdil ücretin belirlenmesinde işçinin harcadığı emek, geçen süre, işin mahiyeti, işçinin kabiliyet, bilgi ve tecrübesi gibi unsurlar ücretin takdirinde esas alınmalıdır. Bir işçinin gıda, giyim, mesken gibi zorunlu ihtiyaçlarını karşılamayan ücret âdil ücret değildir. İşçi veya memurun tecrübe, ehliyet ve yeteneği arttıkça, ücretinin arttırılmasını isteme hakkı da olmalıdır. c İş Güvenliği Şartlarının Oluşturulması İşverenin işçileri güçlerinin üstünde iş görmeye zorlaması, yaş ve bünyelerini aşan ağır işlerde kullanması câiz değildir. İşçi ve işveren birbirlerini kardeş olarak kabul edip ilişkilerini kardeşçe tanzim etmelidir. Temel ihtiyaçlar, yiyecek ve giyim ihtiyaçları yönünden işveren ile işçi arasında makul bir dengenin olması gerekir. Ayrıca çalışma süresi ve şartları işçinin güç ve kabiliyetini aşmamalı, aşmakta ise yeterli yardım ve destek sağlanmalıdır. d İşçinin Temel Haklarının Korunması Bunların başında şahsiyet hakkı gelir. Bir kimsenin işçi olması onun işverenin gerisinde daha düşük sınıfta yer aldığı anlamına gelmez. Irk, renk, dil, servet gibi farklılıklar işçi ve personel istihdamında bir ayrım vasıtası olamaz. İşveren işçilerinin inanç ve ibadet hürriyetine saygı göstermeli, haklarını korumalıdır. İslam ve İhsan Ekleyen Ekleme Tarihi Ağustos 24, 2015. Eklenen KategorilerGündem Yazıları, MAKALELER Helal kazanç, dinimizin ortaya koyduğu ölçüler içinde elde edilen kazançtır. Kur’an ve sünnette, bir müminin hangi alanlarda ve ne tür yollarla helal kazanç elde edeceği üzerinde değişik vesilelerle durulmuş ve harama giden yollar net bir şekilde yasaklanmıştır. Bu çerçevede, helal malların, karşılıklı rıza ile alım satımı helal; haram malların satımı, faiz, kumar/kumara benzeyen şans oyunları, aldatma, spekülasyon, pazarı kızıştırarak fiyatları yükseltme, halkın ihtiyaç duyduğu malları depolama, kusurlu malların kusurunu söylemeden satma ve benzeri muameleler de haram kılınmıştır. Allah Teâla celle celâluhû, inananlara helal kazanç yollarını araştırmalarını ve kazançlarını bu yollardan elde etmelerini emretmiştir.Maide Sûresi, 5/88 Bu sebeple bir mü’minin, kendisinin ve ailesinin nafakasını meşru yollardan sağlaması ve kimseye el açmadan hayatını idame ettirmesi onun üzerine bir farzdır. Bu farzı yerine getirirken gösterdiği gayretlerin, ibadet ölçüsünde erdemli bir davranış olarak kabul edileceği, bu yolda çekilen sıkıntıların ise onun Allah katındaki derecesinin artmasına vesile olacağı bildirilmiştir.Bir rivayette Allah Resulü sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur “Vallahi, sizden birinizin bir bağ odun toplayıp da sırtında taşıması başkasına dilenmesinden –yüz suyu döküp dilendiği kimse ona verse de vermese de– daha hayırlıdır.” Buhârî, Zekât 50, 53; Müslim, Zekât 106 Çalışmak, helal yoldan nafaka temin etmek bir ibadettir. Ancak bu, diğer farzların terk edilmemesi durumunda geçerlidir. Bu sebeple çalışmak, sair ibadetlere mani olmamalı, çalışma vakitleri ve şartları, ibadetleri yerine getirecek şekilde ayarlanmalıdır. Şu hususu da ifade etmek gerekir ki, ibadetleri terk ettirecek derecede aşırı çalışmak ve adeta bir işkolik haline gelmek ne kadar mahzurlu ise, çalışmayıp tembel tembel oturmak ve böylece başkalarına el açar duruma düşmek de en az o kadar mahzurludur. Bu yüzdendir ki, Allah Resûlü tembellikten ve bu tembelliğin sebep olacağı borç altında ezilmekten sabah akşam Allah’a sığınmıştır.Buhârî, Daavât 36; Tirmizî, Daavât 75 Öyleyse bir Müslüman, hem dünyasını hem de ahiretini kazanacak şekilde dengeli hareket etmelidir.Ebû Hâmid el-Gazzâlî, İhyâu ulûmi’d-Dîn, 2/60 Ayrıca helâl kazanç için ter dökerken Allah’a tevekkülü bırakmak, dünyalık için hırs göstermek, bir Müslümanın özelliği değildir. Aksine, inanmış bir insan, maişetini kazanmak için makul ve meşru ölçüde elinden gelen gayreti göstermeli, sebeplere riayeti bir vazife bilmeli, kendisine düşeni yaptıktan sonra da neticeyi Allah’a bırakmalıdır. Allah, böyle hareket eden mütevekkil kullarını aç ve açıkta bırakmayacak, başkasına muhtaç etmeyecektir. Helâl Kazancın Önemi Kazancın helâl olmasıyla alakalı Kur’an’da pek çok ayet vardır. Burada bunlardan sadece iki tanesini zikretmekle iktifa edelim يَا أَيُّهَا الرُّسُلُ كُلُوا مِنَ الطَّيِّبَاتِ وَاعْمَلُوا صَالِحًا “Siz ey pey­gam­ber­ler! He­lâl ve hoş şey­ler­den yi­yip için, mak­bul ve gü­zel iş­ler iş­le­yin!”Mü’minun Sûresi, 23/51 يَا أَيُّهَا النَّاسُ كُلُوا مِمَّا فِي الْأَرْضِ حَلَالًا طَيِّبًا “Ey insanlar! Yeryüzündeki şeylerin helal ve temiz olanlarından yiyin!”Bakara Sûresi, 2/168 Allah Resûlü de sallallâhu aleyhi ve sellem helâl kazancın önemine dikkat çekmiş ve ümmetine bu konuda ciddi ikazlarda bulunmuştur. Bir rivayette O sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur طَلَبُ الْحَلَالِ فَرِيضَةٌ بَعْدَ الْفَرِيضَةِ “Helal rızık talebinde bulunmak farzlar üstü bir farzdır.”Taberânî, el-Mu’cemu’l-kebîr, 10/74 9993 Bir diğer rivayet ise şu şekildedir طَلَبُ الْحَلَال وَاجِبٌ عَلَى كُلِّ مُسْلِمٍ “Helâl rızkın peşinde koşmak, onu araştırmak her Müslüman üzerine bir görevdir.” Taberânî, el-Mu’cemu’l-evsat, 8/272 8610 Başka bir rivayette de Allah Resûlü sallallâhu aleyhi ve sellem şu önemli uyarıyı yapmıştır الْعِبَادَةُ عَشَرَةُ أَجْزَاءٍ تِسْعَةٌ مِنْهَا فِي طَلَبِ الْحَلَالِ “İbadet on parçadan müteşekkildir; bu on parçanın dokuzu helal rızkın aranmasındadır.”Muhammed b. Âsım es-Sekafî, Cüz, 1/143 55 Selef-i sâlihin de kazancın helâl olmasına çok önem vermiştir. Onlardan biri olan Süfyân-ı Sevrî hazretleri, “Kişinin dindarlığı kazancının helâlliği nispetindedir.” diyerek helâl kazançla dinî yaşantı arasında bir bağ kurarken, Sehl b. Abdullah et-Tüsterî de “Haram yiyenin azaları isyan eder. Helâl yiyenin azaları ise kendisine itaat eder ve hayırlı işler yapmaya muvaffak olur.”Fatin Günay, Helâl Kazanç, s. 29 şeklindeki sözleriyle helal kazançla salih amel arasındaki sıkı ilişkiye dikkat çekmiştir. Başka bir hadis-i şerifte ise bir kimsenin helâl kazanç yolunda göstermiş olduğu çaba cihat olarak kabul edilmiş ve böyle bir çabanın kişinin günahlarına keffâret olacağı ifade edilmiştir. Resûl-i Ekrem sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur إِنَّ مِنَ الذُّنُوبِ ذُنُوبًا لَا يُكَفِّرُهَا الصَّلَاةُ وَلَا الصِّيَامُ وَلَا الْحَجُّ وَلَا الْعُمْرَةُ “Öyle günahlar vardır ki, onlara namaz, oruç, hac ve umre dahi keffâret olamaz.” Ashab-ı kiramın, “Ey Allah’ın Resûlü! O günahlara kefaret olacak nedir?” diye sormaları üzerine ise O sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle cevap vermiştir اَلْهُمُومُ فِي طَلَبِ الْمَعِيشَةِ “Maişet talebi için çekilen sıkıntı ve kederler.”Taberânî, el-Mu’cemü’l-evsat, 1/38 Bu hadiste geçen اَلْهُمُومُ kelimesinin sadece insanın geçim derdi için çekmiş olduğu sıkıntılara hasredilmemesi gerekir. Bir kimsenin kazancını sağlarken harama düşmemek için kılı kırk yararcasına hareket etmesi ve bu uğurda yaşadığı sıkıntılar da bu kelimenin kapsamına girer.M. Fethullah Gülen, Cemre Beklentisi, s. 251 Helâl Kazanç Yolları Mal kazanma isteği, insanın fıtratında dercedilmiş tabiî bir istektir. Önemli olan kazanma duygusunun helâl kabul edilen meşru yollarla yapılmasıdır. Bir mü’min, Allah’ın mubah kıldığı kazancını helâl yollardan elde etmek için elinden gelen gayreti göstermeli, bu hususta kılı kırk yararcasına hassas hareket etmelidir. Genel bir kural olarak mülk Allah’ındır. Biz, O’nun celle celâluhu müsaade ettiği şeyler üzerinde ve yine O’nun gösterdiği yollarla mülk sahibi olma hakkına sahibiz. İslâm’da genel bir prensip olarak herkesin ortak kabul edildiği üç şey vardır. Bunlar; su, ateş ve ottur.Ebû Dâvud, Büyû’ 60 Bir kimse umumun malı olan su, ateş ve otu kendisine mülk edinemez. Bunların dışında dinimize göre herkes mülk edinme hakkına sahiptir. Bir Müslüman için para kazandıran her yol meşru ve mubah değildir.M. Fethullah Gülen, Enginliğiyle Bizim Dünyamız, s. 313 Onun, kazancını sağlayabileceği başlıca meşru yollar şunlardır Avlanma, madenler ve yer altı kaynakları, ticaret, el sanatları, işçilik, miras, hibe ve vasiyet. Kişi, içine haram karıştırmamak kaydıyla bu sayılan yollarla mülk edinebilir. Şimdi bu helal kazanç yollarını başlıklar halinde kısaca arz edelim. a- Avlanma Avlanma, yabânî olup insandan kaçan ve mutad yollarla elde edilemeyen havyanı yakalamaktır. Ayrıca avlanma, eti yenmeyen hayvanların eti dışında başka parçalarından istifade etmek için de yapılan bir uygulamadır. İnsanoğlu, ilk zamanlardan itibaren hayvanların et, deri, kıl gibi parçalarından istifade etmek için onları avlamıştır. İslâm dini, avlanmayı genel olarak mubah kılmıştır.Mâide Sûresi, 5/94 Buna göre eti yenebilen hayvanların eti için, eti yenmeyen hayvanların ise deri, kıl gibi parçalarından faydalanmak için avlanılması caizdir. Zira Allah celle celâlühû mahlûkatı insanın istifadesi için yarattığını bildirmiştir.Bakara Sûresi, 2/29 Avlanmada kazancın helâl olması için dikkat edilmesi gereken bazı şartlar bulunmaktadır. Avlanma zamanına dikkat etme, hayvanlara eziyet etmeme türünden olan bu şartları burada zikretmek konuyu uzatacağından bu hususu fıkıh kitaplarına havale ediyoruz. b- Madenler ve Yer Altı Kaynakları Yer altında bulunan ve topraktan ayrı olarak ekonomik bir değer ifade eden maddelere maden denir. Bunlar katı ve sıvı olmak üzere ikiye ayrılmıştır.Hamza Aktan, Maden mad., DİA, 27/306-307Hanefî mezhebine göre öşür veya haraç arazisinde bulunan altın, gümüş, demir gibi madenlerin beşte biri devletin, geriye kalanı ise bunları bulup çıkaranındır. İmam Ebû Hanife’ye göre evinde maden bulan kimsenin herhangi bir şey vermesi gerekmezken, İmameyn’e göre bu kimsenin bulduğu madenden beşte bir oranda vergi vermesi gerekir. Petrol ve zift gibi sıvı olan madenlerde ise herhangi bir vergiye gerek olmaksızın, bunların bulan kişiye ait olduğu görüşü kabul edilmiştir.el-Mevsûatü’l-Fıkhiyyetü’l-Kuveytiyye,38/194 Bununla birlikte bazı âlimler, yeraltından çıkarılan sıvı madenlerin günümüzdeki önem ve kıymetini göz önünde bulundurarak, yeraltından çıkarılan bütün madenlerden zekât verilmesi gerektiğini söyleyen Hanbeli mezhebinin görüşüyle amel edilmesinin daha isabetli olacağını söylemişlerdir. Allah Resûlü sallallâhu aleyhi ve sellem, اُطْلُبُوا الرِّزْقَ فِي خَبَايَا الْأَرْضِ “Rızkı, yerin derinliklerinde arayın.”Ebû Ya’lâ, Müsned, 7/347 4384 buyurarak bizlere Allah’ın yerin derinliklerinde yaratmış olduğu rızıklara ulaşmamızı ve bu uğurda elden gelen gayreti göstermemizi tavsiye etmiştir. Yer altında bulunan altın, gümüş, fosfat, uranyum gibi madenlerin, petrol, doğalgaz gibi enerji kaynaklarının dünya ekonomisindeki önemi düşünülecek olursa müslümanların yer altı kaynaklarına ulaşmak için ellerinden gelen çabayı göstererek bu zenginlikleri elde etmeleri bir hedef olarak gösterilmiştir. Müslümanlar, dünya üzerinde bulunan çeşitli yer altı kaynaklarına ulaşarak Allah’ın bahşetmiş olduğu bu nimeti elde etmeye ve bu nimeti onun rızası istikametinde kullanmaya çalışmalıdırlar. Diğer taraftan Müslümanlar, öncelikle yaşamış oldukları topraklarda bulunan maden ve yer altı kaynaklarına sahip çıkmalı, başka devletlerin ve milletlerin kendi kaynaklarını kullanıp onları sömürmelerine, kendi üzerlerinden zengin olmalarına müsaade etmemeli, çeşitli madenleri ve enerji kaynaklarını işletmek için gerekli olan projeleri geliştirmeye öncelik vermelidirler. Bugün itibariyle Müslüman devletlerin elinde bulundurdukları özellikle petrol gibi değerli yer altı kaynaklarını israf etmeleri yahut da onu çıkaracak donanıma sahip olmamaları maalesef üzüntü vericidir. c- Ticaret Kazanma yollarından en önemlisi ticarettir. Ticaretin esası ise alış-verişe, girişimciliğe ve sermaye kullanımına dayanır. Kur’ân-ı Hakîm’de yer alan şu ayet-i kerimede, ticaretin meşru kazanç yollarından birisi olduğunu göstermektedir يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا لَا تَأْكُلُوا أَمْوَالَكُمْ بَيْنَكُمْ بِالْبَاطِلِ إِلَّا أَنْ تَكُونَ تِجَارَةً عَنْ تَرَاضٍ مِنْكُمْ “Ey iman edenler! Mallarınızı aranızda batıl yollarla yemeyiniz. Ancak, karşılıklı rızaya dayanan ticaret bunun dışındadır.”Nisa Sûresi, 4/29 Ticaret, hadis-i şeriflerde teşvik edilmiştir. Bir hadis-i şerifte, تِسْعَةُ أعْشارِ الرِّزْقِ فِي التَّجارَةِ “Rızkın onda dokuzu ticarettedir.”Münâvî, Feyzu’l-kadir, 3/244 buyrulmuş, başka bir hadis-i şerifte ise, التَّاجِرُ الصَّدُوقُ الأَمِينُ مَعَ النَّبِيِّينَ وَالصِّدِّيقِينَ وَالشُّهَدَاءِ “Dürüst emin tüccar, kıyamet gününde sıddık ve şehitlerle beraber haşrolunurlar.”Dârimî, Sünen, 3/1653 2581 şeklinde, ticaretin iki önemli özelliğine dikkat çekilmiştir. Ticaretten kazanılan paranın helâl olması için alış-verişe haram karıştırmamaya hassasiyet gösterilmelidir. Ticarete haram bulaşmaması diğer bir tabirle yapılan ticaretin İslâm’a uygun olması ise, tüccarın yeterli bilgiye sahip olmasına bağlıdır. Alışveriş ahkâmını bilmeyen ve bilmeye de çalışmayan bir Müslüman tüccar, ticaretinde yanlış yapmaktan kurtulamaz ve bununla büyük bir vebale girer.İbrahim Canan, Peygamber Efendimiz’in Sünnetine Göre Ticaret Esasları, Yeni Ümit, S. 60, 2003, s. 25 Ticaretin meşru olması adına dikkat edilmesi gereken diğer bir konu da, doğruluk ve dürüstlüktür. Allah Resûlü sallallâhu aleyhi ve sellem pazarı teftiş ettiğinde malının ayıbını örten bir tüccarı ikaz ederek şöyle buyurmuştur مَنْ غَشَّنَا فَلَيْسَ مِنَّا “Bizi aldatan, bizden değildir.”Müslim, İman 164 Allah Resûlü’nün sallallâhu aleyhi ve sellem ticaret konularında yapmış olduğu ikazlara göz attığımızda bunların daha çok aldatma ve suiistimallere yönelik olduğu görülür.Tirmizî, Büyû 13; Nesâî, Büyû18 Buna göre ticaret yapan müslümanların, ticaretlerinde dürüst ve emin olmaları, karşısındaki kişinin bilgisizliğinden istifade edip ona fahiş fiyatla mal satmamaları, malın ayıbını saklamamaları gerekir. d- El Sanatları Dinimizin meşru saydığı ve Allah’ın hoşnut olduğu kazanç yollarından bir diğeri, el sanatlarıdır. Hadis-i şerifte, إِنَّ اللَّهَ يُحِبُّ الْمُؤْمِنَ الْمُحْتَرِفَ “Allah meslek sahibi mü’mini sever.”Taberânî, el-Mu’cemu’l-evsat, 8/380 8934 buyrulmuştur. Nitekim bazı peygamberlerin meslek sahibi olduklarını biliyoruz. Mesela İdris aleyhisselâm terzilik yapmış, Dâvud aleyhisselâm ise demircilik işiyle uğraşmıştır. Daha pek çok peygamber hep elinin emeğiyle geçinmiş ve istiğna ruhuyla hayatlarını idame ettirmişlerdir. Bir kimsenin el emeği ile yapmış olduğu bütün sanat dalları, dinin koymuş olduğu ölçülere uygun olmak kaydıyla helâl kazanç sayılır. Mesela dövme işiyle uğraşan bir kimse, kazancını el emeği ile kazansa da bu kimsenin kazancının helâl olduğunu söyleyemeyiz. Zira dövme yapmak ve yaptırmak, caiz değildir. Ancak demircilik, çiftçilik, marangozluk gibi kendi içerisinde gayrimeşru bir husus barındırmayan meslekler helâl kabul edilmiştir. e- İşçilik Dinimizde bir kimsenin alın teriyle çalışarak elde ettiği kazanç, en hayırlı kazanç olarak kabul edilmiştir. Allah Resûlü’nün sallallâhu aleyhi ve sellem şu beyanları bunu açıkça teyit etmektedir خَيْرُ الْكَسْبِ كَسْبُ يَدِ الْعَامِلِ إِذَا نَصَحَ “En hayırlı kazanç, yaptığı işi en güzel şekilde yapıp şüpheli şeylerden kaçınmak kaydıyla işçinin kendi eliyle kazandığıdır.” Ahmed b. Hanbel, Müsned, 14/136 8412; el-Münâvî, et-Teysîr şerhu camii’s-sağîr, 1/527 Nebiyy-i Ekrem’e aleyhissalâtu vesselam hangi kazancın daha temiz olduğu sorulduğunda O, şöyle cevap vermiştir عَمَلُ الرَّجُلِ بِيَدِهِ وَكُلُّ بَيْعٍ مَبْرُورٍ “Bir adamın eliyle kazandığı ve içine haram karışmamış her alışveriş.”İbn Ebî Şeybe, Musannef, 4/554 23083 Bir gün Peygamber Efendimiz aleyhissalâtu vesselam Sa’d b. Muaz radiyallâhu anh ile karşılaşıp onunla musâfaha yapmış ve Hazreti Sa’d’ın ellerinin nasırlı olduğunu görünce ona bunun sebebini sormuş, Hazreti Sa’d, “Ailemin ihtiyaçlarını karşılamak için çalışmaktan böyle oldu!” deyince, Allah Resûlü onun elini tutup göstererek, “İşte Allah’ın sevdiği eller!..” buyurmuştur. Bir mü’min, helâl lokma kazanmak için gerekirse işçilik yapmalı ve bu uğurda en ağır işlerde bile çalışmayı göze alabilmelidir. Zira bir kimsenin maişetini kazanma uğruna göstermiş olduğu çabanın, farzları yerine getirip haramlardan uzak durması şartıyla o kimsenin günahlarına keffaret olacağı bildirilmiştir.Taberânî, el-Mu’cemü’l-evsat, 1/38 f- Miras Ölen bir kimsenin malından kendi payına düşeni alması, bir müslüman için helâl kabul edilmiştir. Ancak miras dağıtımına geçmeden önce, ölen bir kimsenin malından, teçhiz ve tekfin masrafları karşılanır, varsa borçları ödenir ve yine eğer vasiyet etmişse malının üçte birlik kısmından vasiyeti yerine getirilir. Bu vazifeler yerine getirildikten sonra ölenin malından geriye kalan miktar, pay sahiplerine hakları kadar dağıtılır. Mirasta hakkı olanlar dinimizde, ashab-ı ferâiz, asabe ve zevi’l-erhâm olarak isimlendirilmiştir. Bunlardan ilk olarak mirastan pay alanlar ashab-ı feraizdir. Yani hisseleri Kur’an ve sünnet tarafından belirlenmiş olanlardır. Bunlardan sonra geriye kalan kısmı asabe denilen, ölenin erkek yakınları alır. Bu yakınlar yoksa, mirası zevi’l-erham denilen akraba paylaşır. g- Vasiyet Vasiyet, bir kimsenin malını ölümünden sonrası için bir kişiye veya hayır kurumuna bağışlayarak malını onun mülkiyetine geçirmesine denir. Ancak bu konuda bazı sınırlamalar söz konusudur. Buna göre bir kimse, kendi malının ancak üçte birini vasiyet edebilir.Buhârî, Vesâyâ 2 Ayrıca mirastan pay alanlara yapılan vasiyet geçerli değildir.Ebû Dâvud, Vesâyâ 6 Vasiyet yoluyla, öldükten sonra hayırla zikredilme, mirastan pay alamayan ihtiyaç sahibi fakir akrabaları gözetme, toplum faydasına yönelik hizmetlere katkı sağlama gibi amaçlar gözetilir.Abdüsselam Arı, Vasiyet mad., DİA, 42/553 h- Hîbe Hîbe de helal kazanç yollarından biridir. Bu, bir kimsenin herhangi bir karşılık beklemeden, sırf Allah rızası için malını, sevdiği bir insana hediye etmesidir. Kendisine bir mal hediye edilen kişi, bu mal üzerinde istediği tasarrufta bulunma yetkisine sahip olur. EtiketlerMeşru/Helal Kazanç Yolları Helal kazanç konusunda yüce dinimiz her zaman çalışmayı emretmiş, tembelliği yasaklamıştır. Dinimize göre helal kazanç için çalışmak bir erdemdir ve aynı zamanda ibadettir. Helal kazanç ehemmiyetli bir konu zira bu hususun hem maddi hem manevi hem bireysel hem toplumsal pek çok sonuçları vardır. Kazancımızın meşru, helal yollardan ve hilesiz olmasına islam büyük önem vermiştir. Bu konuda pek çok ayet vardır. Bu ayetlerden birisi olan Bakara suresi 168. ayette “Ey insanlar, yeryüzündeki şeylerden helal ve temiz olanlarından yiyin…” buyrulmaktadır. Bu ayet bize gösteriyor ki yeryüzündeki helal ve temiz olanlarından yenmesini, kötü, yasak ve haram olanlardan kaçınılmasını emretmektedir. Aynı zamanda helal olarak yemek için kazancından helal olmasına işaret etmektedir. Bakıldığında birçok ayette de haram yollarla haksız kazanç elde edilmesinin yasaklandığını görüyoruz. Sözleri ve davranışlarıyla daima helal kazancın önemine ve gerekliliğine işaret eden Peygamber Efendimiz bir hadisinde şöyle demektedir. “İnsanın yediği şeylerin en güzeli kendi kazancından emeğinden olandır” Nesai Helal Kazanç ve Toplum İslam dininde helal kazanç olarak ticaret yapmak, ziraat işleri ile uğraşmak, sanat ve ilmi konular ile kamu veya özel sektöre ait farklı iş ve hizmet kollarında fikri ve bedeni olarak çalışmak, helal kazanma noktaları olarak gösterilmiştir. Ancak bu yollarlar olsun zamanın gerektirdiği yeni iş alanları olsun elde edilen kazancın helal olması, meşru olması işin bütün gerekleriyle, en iyi şekilde yapılması, o iş alanında dinimizin belirlediği prensiplere uyulması ve yasaklardan kaçınılmasına bağlı olduğu unutulmamalıdır. Unutmayalım ki dinimizde, faizcilik, hırsızlık, gasp yapmak, zimmete geçirme, rüşvet almak, yetim malı yemek, karaborsacılık, ölçü ve tartıda hile yapmak, aldatmak, kumar gibi kötü, gayrimeşru yollardan elde edilen kazancı yasaklanmış ve bu tür kazançların helal kazanç olmadığını bildirmiştir. İslamiyet bu konulara ve helal kazanca böylesine büyük ehemmiyet verdiği bilindiği halde günümüzde maalesef bu konularda sergilenen tutumlar ve düşülen zaaflar hayrete ve endişeye neden olmaktadır. Bazı kimselerin helal-haram ayrımı yapmadan, nereden ve nasıl kazanıldığına bakmadan, para kazanma ve servet elde etme hırsına kaptırmaları hem onlara hem topluma büyük zararlar vermektedir. Bu nedenle şahsi ve toplum alanda helal kazanç bilincinin yerleşmesi ve önemi hayati önem arz etmektedir. Zira şahsi ve toplumsal alanda gayri meşru kazançlar ve servetler şahısların hen dünyasına hem ahiretine zarar veriyor. zahirde bir kazanç olsa da sonunda zarar olduğu buz kazançların bir yerden çıktığına şahit pek çoktur. Hal böyle olunca toplumda maalesef eşitsizlik, adaletsizlik ve derin farklılıklar ile huzurun ve saadetin kaybolması ortaya çıkmaktadır. Yine helal kazanç olmazsa ve toplumsal adaletsizlik ile kargaşa çıkar belki toplumsal hayat felç olur. Toplumsal düzen alt üst olup, asayiş sarsılır, önü alınmazsa belki kaos ortaya çıkar. Helal kazanmak üzerine Helal Kazanç ile ilgili Hz. Peygamber sav “Kim helalinden yer, Peygamberin sav sünnetine uyarak onunla amel eder ve insanlar onun ezasından zulmunden emin olursa, o kişi cennete girer.” Tirmizi diyerek helal kazancın önemine işaret etmiştir. Hz. Mevlana ise “İnsanın nurunu, olgunluğunu artıran lokma, helal kazanç ile elde edilen lokmadır. İlim de hikmet de helal lokmadan çıkar; aşk da, merhamet de helal lokmadan meydana gelir” diyerek helal kazancın iyiliğin kaynağı olduğunu söylemiştir. Yine Ebu Bekr-i Dükki “Midene helal lokma verirsen, azalardan salih ameller işlenir. Şüpheli lokma verirsen, azalar Allah yolunda amel etmekte şüpheye düşer. Şayet haram lokma verirsen, o haram lokma seninle Allah arasında bir perde olur ki, bu yolda ilerlemenin imkanı kalmaz.” diyerek amel etmede helal kazanca işaret etmiştir. Hz. Peygamber hayatı boyunca devamlı çalışmış, boş ve tembel durmamış. Bizler de hem ona tabii olalım hem dinimizin emri olarak çalışalım, hem helal hem tertemiz kazanç elde edelim. Ailemize helal rızk götürelim ve Allah’a iyi kulları olarak hayatımızı idame ettirelim. Allah hepimizi helal kazanma noktasında çalışan ve helal yiyen ve bu yolda çalışanlardan eylesin. Amin. Helal kazancın önemi nedir? Helal kazancın kişinin terbiye, ahlâk ve ibadetine etkisi nedir?İnsan şahsiyetine tesir eden en mühim iki müessir vardır Birincisi kazancı, ikincisi de beraberinde bulunduğu insanlardır. Paranın nereden ve nasıl kazanıldığı çok mühim. Zira insanın gönül âlemi buna göre şekillenir. Harcamalar da bu şekillenişe göre gerçekleşir. Bu bakımdan, kazancımızın helâl yoldan olmasına son derece dikkat etmemiz zarurîdir. Çünkü ağızdan geçen her lokma, eğer helâl lokma ise kişiye rûhaniyet ve mânevî zindelik verir. Eğer haram veya şüpheli bir lokma ise gaflet ve hantallık verir; duyuşları kısırlaştırır; kalbe bir perde olur. Bu iki müessir, yani kazancın ve beraberinde bulunduğun insanın keyfiyeti çok mühimdir. HELAL KAZANCIN İBADETE ETKİSİ Süfyân-ı Sevrî “Kişinin dindarlığı, ekmeğinin helâlliği nisbetindedir.” buyurmuştur. Maalesef günümüzde kapitalist zihniyet, mânevî değerleri o kadar tahrip etti ki, bâzı dindar firmalarda bile İslâm ahlâk ve şiarlarına uymayan işler tabiî hâle geldi. Hacca giden ve namaz kılan birçok kimse; Ben daha çok hayır yapmak için daha çok kazanmalıyım!» diyerek, kabul edilemez nice yanlışlara, gözü kapalı adım atabiliyor. Yani helâl ile haram iç içe yaşanıyor. Meselâ gayr-i ahlâkî reklâmlar, iş hayatında câzibeleriyle müşteri çekecek sekreterler, en göze çarpan hususlardan bâzıları. Dünya kazancı, âhiret kârının önüne geçmiş olduğundan nefis; “Bu işler böyle yürür!” diye mazeret üreterek işin haram tarafını göz ardı ettiriyor. Hâlbuki hiçbir yanlış adımın, doğru bir mazeret ve niyeti olamaz. Hele “Ben ileride hayır yapmak için kazanıyorum.” diyerek haram-helâl ölçülerini çiğnemek, en hayırsız bir yöneliş ve nefsin aldatmacasıdır. Büyük sermâyelerin, sistemleri ve hattâ insanları şekillendirmesine dayanan kapitalist zihniyetin, hiçbir mânevî tarafı yoktur. Bilâkis nefsâniyeti palazlandırdığı için, mâneviyâtı zaafa uğratan bir sistemdir. Zira bu sistem, daha çok kazanmak uğruna; “Bırakınız yapsın, bırakınız geçsin!” der; altta ezilenlerin durumu, üsttekilere en ufak tesir etmez. Bu zihniyet; sermayesini daha da büyütebilmek adına, aklı ve gönlü çelen modalarla, kampanyalarla, muhtelif propagandalarla israf ekonomisinin reklâmını yapar. Zira enerjisini, aşırı tüketimden alır. Bu sebeple evvelâ israf ekonomisine yönelik ticaretten kendimizi muhafaza etmeliyiz. Çünkü israf, konfor ve lüksün artması, toplumu perişan etmektedir. Bu yönde dengesiz harcamaları artıran kredi kartları da iktisâdî tuzaklardır, sömürmedir. İhtiyaçlar buna mâzeret olamaz. Bu öyle bir harcatma tuzağı ki, sırf birileri kazansın diye fakirleri bile acımasızca bu tuzağın içine güle oynaya düşürmektedir. Yapılan yaldızlı ve yanıltıcı reklâmlar yüzünden nice zavallı insan, gayr-i meşrû yollara tevessül etmek durumunda kalmaktadır. Global kültür istilâsı, internetin menfi ortamları, televizyonun nefsâniyete prim veren filmleri de ruhlara zehir serperek mânevî hassâsiyetleri dumura uğratmakta, kapitalist düzenin israf değirmenine su taşımaktadır. Kaynak İslam ve İhsan

helal kazancın önemi ile ilgili hadisler